Bir varmış, bir yokmuş. Rüzgarlarla konuşan eski evlerin sıralandığı, sokakların dar ve taşlı olduğu bir kasaba varmış. İşte bu kasabada, birbirlerine sıkıca bağlı iki çocuk yaşarmış: Gerda ve Kay. Gerda, saf ve sevgi dolu bir kalbe sahip genç bir kızmış. Kay ise meraklı, canlı ve cesur bir çocukmuş. Bu iki arkadaş, birbirlerini daha çok sevemezmiş ve her anlarını birlikte geçirirlermiş.
Bir kış günü, tüm kasabayı beyaza bürüyen yoğun bir kar yağışı başlamış. Kay, pencereden dışarı bakarken, gözlerine ışıldayan bir kar taneleri yağmuruna tanık olmuş. Ama bu tane, diğerlerinden farklıymış. Kar tanesi, Karlar Kraliçesi’nin ta kendisiymiş. Kay’ı büyülemiş ve kalbini buz gibi yapmış. O andan itibaren, Kay’ın gözlerinde sevgi ve neşe yerini soğuk bir ifadeye bırakmış.
Kay, bu büyülü kışın pençesinde kaybolmuş ve Karlar Kraliçesi tarafından esir alınmış. Daha önce hiç görmediği bu uzak ve buz tutmuş diyarlara götürülmüş. Kalbi buza dönüşmüş ve eski Kay’ı tanımak imkansız hale gelmiş.
Gerda, Kay’ın birdenbire kayboluşuyla derin bir üzüntüye boğulmuş. Ancak sevgisi ve kararlılığı, ona arkadaşını bulma gücü vermiş. Bir yolculuğa çıkmış, korkunç ormanlardan geçmiş, büyülü nehirlerden aşmış ve dağların zirvesine tırmanmış. Her adımında, Gerda’nın kalbindeki sevgi ve umut daha da güçlenmiş.
Gerda’nın seyahati boyunca, bir dizi fantastik karakterle karşılaşmış: bir cadı, bir korsan kız, bir prens ve prenses… Ancak en etkileyici olanı, bir gül bahçesinin ortasında duran, derin bir uykuda olan küçük bir kız olmuş. Bu küçük kız, Gerda’ya Kay’ı hatırlatan bir şeyler taşıyormuş.
Yolculuğunun sonunda Gerda, Karlar Kraliçesi’nin sarayına ulaşmış. Kay, buzdan bir tahtta oturmuş ve duygusuz bir ifadeyle etrafına bakıyormuş. Ancak Gerda’nın kalbi, Kay’ı kurtarmak için yanıp tutuşuyormuş. Ona sarılmış, gözyaşlarını dökmüş ve ona olan sevgisini anlatmış. Bu saf ve gerçek sevgi, Kay’ın buzdan kalbini eritmiş ve onu eski haline döndürmüş.
Kay ve Gerda, birlikte eve dönmüş ve birbirlerine olan sevgileri sayesinde mutlu bir hayat sürmüşler. Ve böylece, Hans Christian Andersen’in “Karlar Kraliçesi” masalı, sevginin, umudun ve cesaretin galibiyetiyle son bulmuş. Masalın bu sonu, bize sevginin her türlü zorluğu aşabilecek bir güce sahip olduğunu ve en soğuk kalpleri bile eritebileceğini hatırlatır. Her şey, yeter ki kalbimizde sevgi olsun.