Bir varmış, bir yokmuş… Ormanın derinliklerinde yaşayan Paslı adında eski bir demir parçası varmış. Paslı, bir zamanlar parıldayan, herkesin hayranlıkla baktığı bir kılıçmış. Ama yıllar geçtikçe, kullanılmamış ve bir köşeye terk edilmiş. Zamanla üstü paslanmış ve artık kimse ona ilgi göstermez olmuş.
Günlerden bir gün, ormandaki hayvanlar Paslı’nın yanına gelmiş. Kuşlar kanat çırpmış, tavşanlar zıplayarak ona seslenmiş: “Neden burada öylece yatıyorsun, Paslı? Artık hiç parlamıyorsun.”
Paslı iç çekmiş: “Bir zamanlar ben de ışıl ışıldım. Ama artık kimse beni kullanmıyor. İşe yaramadığım için paslandım ve eskidim.”
Tam o sırada, ormanın bilge ve yaşlı demircisi Demir Usta oradan geçiyormuş. Paslı’nın halini görünce durmuş ve gülümseyerek ona yaklaşmış. “Ah Paslı, sen kendini tamamen unutmuşsun! Parıldamak için harekete geçmeli, işlenmelisin!” demiş.
Paslı şaşırmış: “Ama artık çok eskiyim, kim beni parlatabilir ki?”
Demir Usta, Paslı’yı eline almış ve demirci dükkanına götürmüş. Orada Paslı’yı güzelce temizlemiş, paslarını kazımış ve onu yeniden işleyip şekillendirmiş. Her geçen gün Paslı’nın üzerindeki paslar giderek azalmış ve kılıç eski ışıltısına kavuşmaya başlamış. Paslı bu süreçte çalıştıkça, yeniden kullanılmaya başladıkça, kendini daha güçlü ve parlak hissetmiş.
Günler geçtikçe, Paslı yeniden ışıl ışıl parlamış ve eski günlerine dönmüş. Artık herkes ona hayranlıkla bakıyormuş. Paslı, tekrar işe yaramanın ve kullanılmanın verdiği mutlulukla gülümseyerek demiş ki: “Meğer parlamak için işlemek gerekirmiş! İşleyen demir gerçekten ışıldarmış.”
O günden sonra Paslı, kendisini asla ihmal etmemiş, her zaman çalışmayı ve harekete geçmeyi unutmamış.
Masal da burada bitmiş.