Bir varmış, bir yokmuş… Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, bulutların ötesinde, efsanelerle dolu bir diyar varmış. Bu diyarın en bilge kuşu, gökyüzünün ateşle yoğrulmuş tüylerini taşıyan Anka Kuşu’ymuş. Anka’nın sarı-turuncu parlak kanatları alev alev yanar, etrafına büyülü ışıklar saçarmış. O, sonsuz yaşamın sırrına sahip, her defasında küllerinden doğan bir mucizeymiş. Her gece, uyumayı seven çocukların rüyalarına dalar ve onlara, uzun yaşamın sırrını anlatan harika rüyalar dağıtırmış. 

Anka kuşunu rüyasında görebilen çocuklar dünyanın en şanslı çocuklarıymış çünkü onlar Anka’nın dağıttığı rüyalar sayesinde yaşamın sırrını öğrenir, her daim çok eğlenceli ve mutlu bir hayata sahip olurlarmış. Bu nedenle Anka, rüyasına gireceği çocukları özenle seçer, öyle her çocuğun rüyasına gelmezmiş. Onun için uyumayı seven ve her gün zamanında uyuyan çocuklar öncelikliymiş. Bu gizemli kuşu gören tüm çocuklar ona hayran kalır, muhteşem rüyalarla dolu çok keyifli bir gece geçirirlermiş.

Büyülü Anka kuşu, o gün, gün batımından hemen önce rahat koltuğuna oturmuş ve işe koyulmuş. Güzel ve uzun yaşamın sırrını anlatacağı harika bir rüya hazırlamış.  

 

Rüyalarını yıldızların içinde taşıyan Anka, sihirli kanatlarının arasında sakladığı rüya tozlarını Hira dağı’nın nadide çiçeklerinin kokularıyla birleştirmiş. Rüyaları canlı kılan en önemli şeyin koku olduğunu biliyormuş. O gece hazırladığı rüyanın içine sevgi ve bilgelik eklemiş. En sonunda da yaşamın sırrını anlatacağı sihirli sözleri hazırlamış. İşte harika bir rüya daha ortaya çıkmış. Bu rüyayı görecek çocuk, dünyanın en huzurlu uykusunu uyuyacak ve uykusundan uyandığında rüya gibi bir yaşama başlayacakmış..

Sıra gelmiş o gece ki şanslı çocuğu seçmeye… Anka işini oldukça hassas yapıyormuş. Tüm çocukların uyku sürelerine bakmış. Ona göre az uyumak gibi fazla uyumak da iyi değilmiş. Anka, çocukların kalplerindeki uyuma sevgisini ölçmeyi de ihmal etmemiş.  Güneş battığında artık her şey hazırmış. Rüya dağıtıcısı Anka, bir çocuğun yaşamını daha güzelleştirmek üzere kocaman kanatlarını açmış ve uçmaya başlamış. 

 

Tam o sırada… Minik tatlı bir kız çocuğu annesinin ona okuduğu masalı dinliyormuş. Uyumayı çok seven bu minik kız, o gece yaşanacak muhteşem rüya yolculuğundan habersizmiş. Minik kız, her gece erkenden yatağına girer, gözlerini kapatır kapatmaz derin uykulara dalarmış. Ama uykularında hep güzel ve büyülü rüyalar görmek istermiş. Annesi ona yatmadan önce, “Sen her zaman zamanında yatan ve vaktiyle kalkan birisin. Hiç merak etme eğer kalbinde yeterince huzur ve merak varsa, bir gün Rüya Dağıtıcısı Anka Kuşu seni bulur.” dermiş.

Annesinin masalını dinleyen minik kız, Anka kuşunun ona doğru yola çıktığını bilmeden gözlerini yavaşça kapatmış ve güzel bir uykuya dalmış. Rüyasında kendisini rengarenk bir ormanın içinde bulmuş. Etrafı masalsı ağaçlarla çevriliymiş, ağaçların dallarında bin bir renkte ışıklar dans ediyormuş. Ortamda daha önce hiç duymadığı kadar güzel çiçek kokuları varmış. Birden, ormanın derinliklerinden gelen bir kanat sesi duymuş. O anda gökyüzünden süzülerek gelen, altın tüyleriyle parlayan devasa bir kuş, onun hemen önüne inmiş. Bu, Rüya Dağıtıcısı Anka Kuşu’ymuş!

Anka Kuşu, minik kıza bilge bir gülümsemeyle bakarak, “Merhaba küçük kız. Uzun yaşamın sırrını öğrenmeye hazır mısın?” demiş. O da heyecanla başını sallamış. Anka Kuşu, devasa kanatlarını yavaşça açmış, tüylerinden düşen ışıltılı tozlar ormanın etrafına yayılmış. O sıra da minik kız, küçük bir Anka kuşuna dönüşmüş. Alev alev yanan harika kırmızı turuncu kanatları varmış ve istediği yere uçabiliyormuş. Anka kuşu ile birlikte gökyüzüne yükselmişler. Birlikte bulutların üstünde, yıldızların arasında süzülmeye başlamışlar.

“Uzun yaşamın sırrı sadece bedende değil, ruhta gizlidir” demiş Anka Kuşu. “Sonsuz bir yaşamın sırrı, sevgi, merhamet ve bilgelikte saklıdır. Gerçekten uzun yaşamak isteyen biri, etrafındakilere sevgiyle yaklaşmalı, merhamet göstermeli ve her gün yeni bir şey öğrenmeli. Yaşam, sadece nefes alıp vermek değildir; hissetmek, sevmek ve anlamaktır.”

Minik kız, Anka Kuşu’nun sözlerine kulak verirken, yıldızların içinde uçuyor gibi hissetmiş. Her yıldız, Anka Kuşu’nun anlattığı bir sırrı taşırmış. Kuş, konuşmaya devam etmiş:

“Yaşamı uzatan, kalbin derinliğindeki iyiliklerdir. Her iyilik, bir yıldız gibi parlayarak seni ebedi yapar. Her yeni bilgi, sana bilgelik kazandırır ve dünyanı genişletir. Sevgiyle dolu bir yaşam, sonsuza dek sürer.”

Minik kız, bu sihirli sözleri dinlerken kendini hafif ve huzurlu hissetmiş. Anka Kuşu, Zeynep’e son bir sır daha vermiş: “Her gece rüyalarına geldiğimde, sana bir parça daha bilgelik vereceğim. Sen de her gün yeni şeyler öğrenip başkalarına sevgiyle yaklaştıkça, yaşamın daha da güzelleşecek. Unutma, uzun yaşam bir ömür boyu süren sevgilerde gizlidir.”

Minik kız, rüyanın içinde uçarken bu sırrın ne kadar değerli olduğunu anlamış. Sabah olduğunda, uyandığında hâlâ Anka Kuşu’nun sihirli tüylerinin parıltısını hissetmiş gibiydi. O günden sonra Zeynep, sadece uzun uyumakla yetinmemiş; her gün yeni şeyler öğrenmek, başkalarına iyilik yapmak ve sevgiyle dolu bir yaşam sürmek için çabalamış.

Ve ne zaman gözlerini kapatsa, Rüya Dağıtıcısı Anka Kuşu yeniden rüyalarına gelir, ona yeni sırlar fısıldarmış. Böylece minik kızın hayatı, hem rüyalarında hem de gerçek dünyada ışıl ışıl bir masal gibi sürmüş.

BU MASALI YILDIZLARI KULLANARAK DEĞERLENDİREBİLİRSİNİZ. Aşağıda bulunan yorum bölümünden kolayca fikrinizi belirtin, masalları birlikte iyileştirelim. Yorumlarınız benim için çok değerli 🙂